ZAKİRİN-18-GAVS-ı AZAM ABDULKADİR GEYLANİ (KS) Hayatı,Salavatı,Nasr (Yardım) Yakarışları
Manage episode 312952127 series 3226945
ABDÜLKĀDİR-i GEYLÂNÎ HAZRETLERİ
Gavsu'l Azam, Sultanü’l Evliya, Kutbu’l Aktab, Bazü’l Eşheb, Gavsü's Sakaleyn unvanlı Muhyiddîn Ebû Muhammed Abdülkādir b. Ebî Sâlih Mûsâ Zengîdost el-Geylânî (D.470-1077, Ö. 561/1165-66) Hazar denizinin güneybatısındaki Gîlân eyalet merkezine bağlı Neyf köyünde 1077 de doğdu
Devrin tanınmış zâhid ve sûfîlerinden Ebû Abdullah es-Savmaî’nin kızı olan annesi Ümmü’l-Hayr Emetü’l-Cebbâr Fâtıma’nın da kadın velîlerden olduğu kabul edilir.
Babası Seyyid Ebu Salih Cengidost, doğduğu gece Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemi rüyasında gördüğünü, kendisini şöyle müjdelediğini anlatmıştır: “Yâ Eba Salih, bu gece Hakk Teâlâ sana mükemmel bir oğul bağışladı. O benim evladımdır, rütbesi diğer evliya ve kutuplardan yüksek olacaktır." Soyu, babası yönünden Hazret-i Hasan (r.a)'a, annesi yönünden Hazret-Huseyn e dayanır.
Küçük yaşta babasını kaybeden Abdülkādir Hz annesinin yanında büyüdü. On sekiz yaşına gelince annesinden izin alarak bir kafileye katılıp Bağdat’a gitti (1095). Orada zamanın âlimlerden hadis; fıkıh; edebiyat okudu. Kısa zamanda usul*, fürû* ve mezhepler konusunda geniş bilgi sahibi oldu. Bağdat mutasavvıflarıyla yakın dostluklar kurduğu bu yıllarda Ebü’l-Hayr Muhammed b. Müslim ed-Debbâs (ö. 525/1131) vasıtasıyla tasavvuf ve tarikat hırkasını giydiğini ve onun damadı olduğu bildirilir. Hocası Ebû Saîd’in kendisine tahsis ettiği Bâbülerec’deki medresede hadis, tefsir, kıraat, fıkıh ve nahiv gibi ilimleri okuttu ve vaaz vermeye başladı. Ancak bir süre sonra bütün bunları bırakarak inzivaya çekildi. Menkıbeye göre, yirmi beş yıl kadar süren inzivâ döneminin sonunda, Hocasi kendisine şeyhlik hırkasını giydirmiştir.
Abdülkādir-i Geylânî, hayatının sonuna kadar Şâfiî ve Hanbelî mezheblerine göre fetva vermiştir. Hanbelîler’in imamı olmuş ve bundan dolayı kendisine “Muhyiddin” (dini ihya eden) unvanı verilmiştir. Abdülkādir-i Geylânî’nin tasavvufu, şeriata ve dinin zâhirî hükümlerine titizlikle bağlı kalma esasına dayanır. O, her an Kur’an ve hadislere uygun hareket etmeyi şart koşar. Ona göre bir zâhidin hayatında görülebilecek derunî haller dinî ölçülerin dışına taşmamalıdır. Müridlerine hep, “Uyun, uydurmayın; itaat edin, muhalefet etmeyin, yakınmayın; temizlenin, kirlenmeyin” şeklinde tavsiyelerde bulunurdu. Gazzâlî’nin geliştirdiği Sünnî tasavvuf, onun tarafından devam ettirilmiştir denebilir.
Açık havada verdiği vaazlarını dinlemek için yetmiş bin kişinin Bağdat’a geldiği, arka saflarda bulunanların ön saflardakiler kadar sesini rahatlıkla işittikleri rivayet edilir. Dört yüz âlim, onun anlattıklarından notlar tutar, izdiham, kalabalık sebebiyle birbirlerinin sırtlarında yazarlardı.
Karşılaştığı kimseleri hemen tesiri altına aldığı için “Bâzullah” (Allah’ın şahini) ve “el-Bâzü’l-eşheb” (avını kaçırmayan şahin) unvanıyla da anılan Abdülkādir Hz Vaazlarında dinleyicilerine kurtuluşu ve cenneti vaad ettiğini, bu konuda onlara teminat verecek kadar inançlı ve kesin konuştuğunu, hitabetinin son derece etkili olduğunu kaynaklar görüş birliği içinde zikrederler.
Rivayete göre beş binden fazla Yahudi ve Hıristiyan Müslüman olmuş, yüz binden fazla eşkıya, onun vasıtasıyla tövbe etmiştir. İbnü’l-Arabî, “kün” ilâhî kelimesine mazhar olduğu için Abdülkādir’den çok keramet zuhur ettiğini söyler. Tasarruf ve kerametlerinin ölümünden sonra da devam ettiğine inanıldığı için, müridlerinin darda kaldıkları zaman söyledikleri, “Medet, yâ Abdülkādir!” sözü bir tarikat geleneği olmuş, Yûnus Emre “Seyyâh olup şu âlemi arasan / Abdülkādir gibi bir er bulunmaz”, Eşrefoğlu Rûmî, “Arısının balıyım bahçesinin gülüyüm / Çayırının bülbülüyüm yâ şeyh Abdülkādir!” gibi şiirlerle ona karşı derin hayranlıklar terennüm edilmiştir.Doksan bir yılık hayatının yetmiş üç yılı Bağdat’ta geçti. Kalâidü’l-cevâhir’e göre, dört hanımından yirmi yedisi erkek kırk dokuz çocuğu olmuştur.Bağdat da vefat etmiştir.A
51 jaksoa